Nicholas Rosenburg Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 2 Lakap : Nico
| Konu: Nicholas Rosenburg Çarş. Mart 14, 2012 8:26 pm | |
| Diagon Yolu, gece yarısından sonra. Karanlık, soğuktan ibaretti. Aydınlığa tapan biri olarak geceye olan nefreti, Güneş kadar alevliydi. Ciddi görünmesine rağmen, içindeki coşkuyu gizleyebilmesi rol icabı da olsa, gerekiyordu. Bunu başarabileceğinden şüphe duyacak bir şahsiyet bile yoktu. Etrafın nahoş havası ruhunu sakinleştirmeye tenezzül ederken, hiperaktif bedeni bunu istem dışı hareket olarak algılamış ve pelerinini bir şal misali arkasını attırarak, soğuk hava dalgasının etkisiyle hafif bir şekilde uçmasını sağlamıştı. Turuncu saçları, siyah pelerinine itaat edip dalgalanırken, bir yandan da sanki gecenin karanlığında dans ediyordu. Kardeşiyle, yolun yalnızlığına derman oluyordu. Nahoş ve boş sokaklar, ikizler ile tedavi oluyordu. Bu saatte dolu olmasını beklemiyordu zaten büyücü. Elindeki asanın gücünü hissettiği bedeni, bunu kendi çıkarları için kullanıyor ve muzipliğe alet ediyordu. Kardeşinin varlığını burnunun dibindeymiş gibi hissederken aralarındaki bağın kuvvetliliği bir kez daha gözü önüne seriliyordu. Çarpık tebessümü, yüzündeki yerini ayarlarken, sağ kolunun uzantısındaki eli, asayı sıkıca kavramış ve dükkânın camına doğru hareketlenmişti. Kıvrak hareketlerle cama kazınan yazı bu gece olmasa da zamanı geldiğinde işlerine yarayacaktı. Gözleri cama dikildiğinde içinden okuduğu yazıt, zihnine işlerken ruhunun aynası olmuştu. “Eğlence demek her şey demektir. Merlinin kirli donu aşkına sizi eğlence adına selamlıyoruz. L & A” Ruhani tavırlarına karşılık kazınan kelimeler, renkli kalıyordu. Yüzündeki tebessümün mecaz oluşu ve manasızlığı, olacak hadiselerin zihninde oluşturduğu düşüncelerin, amaçlarının zihninde görüntülenmesine sebep oluyordu. Buna engel olmazsa alacağı hazımsızlık, dünyaya bedel olacağından yavaş yavaş düşüncelerini zihninden silmişti. Gözlerinin anı yaşama arzusu silinmesine sebep olan en büyük etkenlerdendi. Kardeşine çevirdiğinde sırıtan bakışlarını, elde etmek istediğine bir adım daha yaklaşan bir çift gözle karşılaşmıştı. Karşısındakilerinde aynı şeylerle karşılaştığından en ufak bir kaygısı yoktu. Adımları saçma şeylerle dolu dükkânların önünden geçerken asası, her birinin camına doğru, her seferinde ayrı ayrı savruluyor ve her camda, ilkinde beliren yazı beliriyordu. Kardeşinin de aynı işlemi uyguladığını seyir ederken işlemin sonlanmasıyla rahat bir oh çekmiş ve geriye kalan aşamanın daha eğlence olduğunu anımsamasıyla rahatlamıştı. Her şeyi başlatmaya hazır iki muzip efendisi, görevlerini yerine getirmek amacıyla bir kez daha tahtlarına oturmuşlardı…
Diagon Yolu, öğle.
Gün ağırmış, üstüne üstlük Güneş, en tepedeki yerini de almıştı bile. Güneşe duyduğu sempatinin bir gramını bile duymuyordu geceye. Geceyi günün geri kalanı ve muziplik bağlamı olarak düşünüyordu sadece. Kafasını hafif kaldırarak yüzünü Güneşin ışınlarına teslim etmiş, gözlerini yummuş ve ısınmasına izin vermişti yüzünün. Kardeşinin önden ilerlerken ona baktığını hissettiğinde ise, ağır hareketlerle kafasını indirmiş ve duraklayan ikizinin yanına doğru ilerlemişti. Kalabalığın yoğunluğu, yürüyüşü zorlaştırıyor bedenini sağa veya sola dönerek ince uzun bir görüntü yaratılmasını sağlıyordu. Buna ne kadar sinir olsa da az sonra yaşanacakların sonucunda buradaki kalabalığın dağılacağı fikriyle avutmuştu sinirlerini. Genelde yalnızlığı sevmeyen büyücü, şimdi en çok yalnızlığı yadırgıyordu. Mavi gözlerindeki bakışlarından okunabiliyordu bu ifade. Yanına vardığında adımları, kardeşinin ona doğru fısıldadığını görmüş ve kulak kesilmişti. “Hazır olduğunda söyle kardeşim. Yazılar ortaya çıktığında, kemerime asılı torbanın içindeki ufaklıkları uyandıralım.” Yüzüne yerleşen meraklı ifadeyle kombine ettiği sorgulayıcı gözlerin sebebini kardeşi anlamış ve duruma açıklık getirmek üzere kemerinde asılı torbayı işaret ederken, dudakları da durumun açıklayıcısı olmuştu. “Leprikonlar… Hani İngiltere’ye gelmeden yakaladığımız küçük şeytanlar.” Kafasına aniden dank eden hadise ile yüzüne yine çarpık bir gülümseme konmuştu. Sabırsız bakışların maruzu olan büyücü, her şeyi çözmüş ve güzel anının eseri olan leprikonları salmak için kendisi de sabırsızlık ile dolmaya başlamıştı. Dün gece başlayan eğlencenin çözüm noktasına varmaya çok az kala harekete geçmek için hamlede bulunmuştu. Etrafı yaklaşık bir dakika boyunca süzen Laios, sonunda tekrar kardeşine dönmüş ve başlama işaretini vermişti. “Hazırım, kardeşim. Hadi onlara muzipliğin ne olduğunu gösterelim.” Onayın kardeşine iletilmesiyle, eli torbaya giden Acron torbayı Laios’a uzatmış ve sen başlat manasındaki bakışlarını dikmişti; fakat Laios, bunu yapmayacaktı. “Hayır, kardeşim bunu sana bırakıyorum.” Bahşedilen izin ile yüzündeki teşekkür ifadesine dönüşmüştü kardeşinde. Laios’un yüzündeki ifade de minik bir tebessüme dönüşmüştü bu sayede. Torbayı kendisine doğru geri çekerken kardeşi, Laios’ta muzipliğin efendileri bu donuk ve sakin sokağı canlandırmakta kararlıydı…Kardeşinin sözlerine asa gibi itaat edip sersemletilmiş gibi yavaşça kalkan ilk küçük canavar, bir insana göre hiç çekici olmasa da bir canavara göre gayet şıktı. Normal bir insan gibi giyinmiş bu leprikon, büyücünün suratında küçümseyici bir gülümseye sebep vermişti. Torbanın karanlığına rağmen dışarıdan sızan ışık, leprikonların görüntüsünü belirlemeye yetiyordu. Dirilen diğer leprikona çevrilen gözleri, bir göbekle karşılaştığında, bu görüntü sentezinden çabuk bir şekilde sıkılmışçasına kafasını yolda yürüyen insanlara çevirmiş ve kardeşiyle dikkat çekmediklerinden emin olmak istemişti. Tek tek sentezlediği şey, bu sefer cadı veya büyücülerdi. Kardeşinin seslerini işittiğindeyse bakışlarını yavaşça geri çekmiş ve önce büyücüye sonra ise leprikonlara çevirmişti. Leprikonların dudaklarındaki gülümseme ile iki büyücünün de dudaklarında durumdan hoşnutluğunu belirten gülümseme yerini almıştı. Torbanın yüz seksen derece döndürülmesiyle yolun taş zeminine çakılan leplikonlar, özgürlüğün verdiği rahatlıkla eski hallerine dönmüş ve üstlerini düzeltirken, iri olanı hiç vakit kaybetmemiş ve söze girmişti. Kelimelerinin son bulmasıyla araya giren ikizi vakit kaybetmek istemiyordu. Düşünceli leprikonlara karşı, kardeşinin gözleri kendisine döndüğünde, Laios bakışlarıyla karşılık vermiş; ardından canavarlara çevrilmişti. Sırıtan yüzleri, verilecek haberin iyiliğini temsil ediyordu. Efendileri olarak görülen ikizinin yanında dışlanmış gibi hissetse de öyle olmadığını da biliyordu. Hızlı davranan üç canavar kalabalığın arasına karışıp görevlerini yerine getirmek için çabalamaya başlamıştı. Dudaklarının arasından, sıyrılıp haykıran kahkahalar, ikizininkiyle karışıyor ve garip bir melodi yaratıyordu. Kalabalıktan gelen hoyratlar ise kahkahaların temelini atıyordu. Kızaran yanakları ile seyir halindeki leprikonlara bakarken, insanların karışık duygularının yoldaki karmaşaya neden olmasını keyifle izliyorlardı. Unutmadan sol parmaklarıyla sarıldığı asasını harekete geçirmiş ve geçen gece camlara işleyen yazıların, camlara hüküm sürmesini sağlamıştı. Yarı çıplak bedenlerin arasından kolayca okunabilecek bir fontta yazılmış yazılar, mizahın efendilerini tam olmasa da ifşa ediyordu. Cadı bedenlerin yanında, bir leprikonun, bir büyücünün yere paralel bedeninin kalçasına olan hareketi, ikizleri kırıp geçirirken, domates kırmızısına dönen ifadeleriyle birlikte gözlerini yaşla doldurmuştu. “Seheğbazlağ efendim seheğbazlağ.” Hangisi olduğunu bilmediği küçük canavarın dudaklarından gelen, ikizlere göre hoyrat fısıltı, gülen dudaklarının yavaşça kapanıp kahkahaların ardının gelmesine ve bedenlerini dikleştirip hiç vakit kaybetmeden harekete geçmelerine neden olmuştu. Siluet misali beliren bedenlerin acelesi, kimliklerini ifşa ederken, kardeşinin sözlerine kulak vermişti. Kafasıyla onayladığı kelimelerin sonu, hamle yapan ayaklarındandı. Dayandıklarını duvar doğrultusunda koşmaya başlarken, aklında halen muziplik olduğu aşikârdı. Halen elinde duran asasını bedenine siper ederken, arkalarından koşan seherbazlarla keyifli bir oyun oynama peşindeydi. Durmalarını söyleyen kelimeleri, ufak tefek büyüler süslemeden hemen önce hızlanmıştı. İkizinin iki üç adım önüne yerleşirken arada arkaya bakıyor ve kontrol ediyordu. Gözleri ileriye bakmadan hemen önce bir dükkânın camında takılmış ve asasını doğrultmuştu. “Bombarda!” Patlayan cam, ikiziyle yüzlerinde eşit zamanlı bir gülümsemeye yer etmişti. İşleri zor; ancak bir o kadar da eğlenceliydi. Seherbazlar ile aralarının azalmasıyla bakışlarını arkaya çevirmiş ve bir kez daha asasını sıkıca kavrayıp, bileğini hareket ettirmişti. “Stupefy!” Asasının ucundan çıkan ışık huzmesinin, bedenlerden herhangi birine ulaşıp ulaşmadığını öğrenemeden kafasını çevirmek zorunda kalmıştı. Kardeşinin kendisine yetişmesiyle nefes nefese kalsa da tebessüm bulunan dudaklarını aralamıştı. Bir yandan da üç küçük canavarı merak etmemiş değildi. “Şimdi yapıyoruz, plan konusunda patron sensin?”- Spoiler:
''Ben bu rp'yi Heroes Of Olympus rp sitesinde kullandım birde Wigtown Wanderers rpg sitesinde kullandım''
| |
|
Agnes Lena Darleyn Mod & Poseidon Kızı & Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 21 Lakap : Takılın fark etmez.
Karakter Bilgileri Statü : : Moderatör
| Konu: Geri: Nicholas Rosenburg Perş. Mart 15, 2012 6:07 pm | |
| Bu rpnin size ait olduğunu kanıtlayabilir misiniz?Wigtown Wanderers'ta 'Agnes Eveleyn Nilas'a pm atmanızı rica ediyorum. | |
|