''Lanet olsun!'' diyerek yeni bir güne daha uyandım. Pembe çiçekli battaniyemin altından çıktım ve banyoya doğru yol aldım. Eski ve bir kenarı kırık aynaya hergün olduğu gibi yine baktım. Ailemi suçlayarak geçireceğim sefil bir yetimhane günü daha... Yalnız geçmiş ve muhtemelen yalnız geçmeye devam edecek bir gün daha. Arkadaş edinmeye çalışacağım ve muhtemelen yine edinemeyeceğim bir gün daha. Pembe rengi sevmediğim ve muhtemelen pembeyle barışamayacağım bir gün daha. Çok fazla muhtemelen dediğimi farkına varıp dememeye çalışacağım ve muhtemelen yine devam edeceğim bir gün daha. Ha bu kadar muhtelemenin arasında size ailemin beni sessizce bıraktığını söylemiş miydim? Onlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum da.Yetimhanemizin müdüresi Bayan Smith hala ailemle ilgili bir ipucu bulmaya çalışıyor. Anlattığına göre yağmurlu bir ekim günü yetimhanenin paslı ve eski kapısına öylece bir battaniye içinde bırakılmışım. Ondan sonra ne bir arayan ne bir soran! Bazen beni bırakma sebeplerini gerçekten çok merak ediyorum. Acaba çok sorunlu bir çocuk muydum? Aslında o yaşta pek sorunlu olmam mümkün değil. Küçücükmüşüm yahu! Şu an sorunlu muyum? Kesinlikle.
Kardeşlerim var mıydı? Acaba ailem beni maddi zorluklardan dolayı mı bırakmıştı? Acaba beni bıraktıktan sonra özleyip aramışlar mıydı? Pişman olup beni soruşturmuşlar mıydı? Yoksa sadece öylece bırakıp beni bu hayata mahkum mu etmişlerdi? Bu hiç bilmediğim ve bilemeyeceğim sorular dizisinin başlangıcıydı. Sorular, sorular ve hiçbir zaman cevap yok.
Aile dramasını bırakalım daha bir sürü drama var bende işte önemli bir tanesi daha: Arkadaş draması. Sadece bir tane arkadaşım olabilmişti. Beni tüm bu garip(!) davranışlarıma rağmen sevebilen; Sarah... Onu da geçen sene kaybettim. İkimiz aynı gün gelmişiz bu lanet yere. Tam ayrıntılı bilmesem de onun da ailesinden haberi yoktu. 2 sene önce; yetimhane müdüremizden zar zor izin alabilmiş ve birlikte dışarı çıkabilmiştik. Yetimhanede büyüyen biri için dışarı çıkmanın anlamını tahmin bile edemezsiniz. Tabi ki mavi gökyüzü, yeşil deniz diyerek edebiyat yapmayacağım burda. Ama onun gibi bir şey. Uçsuz bucaksız yollar, işleri güçleri için koşuşturan insanlar... İnsanlar demişken sizce tek gözlü dev gibi insanlar var mıdır? Bence var. İşte diğerlerinin benimle arkadaş olmaması için bir sebep daha: Tek gözlü insanların varlığına inanan bir ucube. Her neyse Sarah ve ben 2 sene önce Ağustos ayında çıktığımız o küçük gezide tek gözlü bir dev gördük. Aman ne diyorsun demeyin sakın. Var, gerçekten gördüm. Her ne kadar diğerleri trafik kazası diye yorumlasa da bu yaratık Sarah'ı elimden aldı. O sahneyi unutamıyorum. arabayı tek eliyle hiç zorlanmadan kaldırdı ve üzerime fırlattı. Sarah kendini önüme attı ve kurtarmaya çalıştı. Araba ve benim aramda kaldı. Lanet olsun! Sarah beni kurtarmak için öldü.
Pek çok kez rüyamda Sarah'ı gördüm. Onunla konuştuk, şakalaştık. Sarı saçlarını, ışıl ışıl parlayan o yeşil gözlerini, ne kadar güneşte kalsa da hep bembeyaz olan tenini, güzel gülümsemesini daha da güzelleştiren gamzelerini gördüm. O çok güzeldi. Her zaman neşe doluydu, en depresif anınızda bile onun yanında beş dakika bulunmanız kahkahalar içinde kalmanız için yeterliydi. Sözün kısası onu seviyorum ve özlüyorum.
Yeni arkadaş edinmek benim için Sarah'ın ölümünden sonra çok zor. Hala yakın bir arkadaşım yok. ''Denemedin mi?'' diyebilirsiniz. Ama denedim pek çok kez. Sonuçta onların gözünde ben bir ucubeyim. Sarah da öldükten ve o tek gözlü devi gördükten sonra kimse benimle arkadaş olmak istemedi. Haklılar da... Kim bir ucubeyle arkadaşlık kurmak ister ki?
Dersler... Dersler demişken bende dikkat eksikliği hiperaktive bozukluğu (DEHB) ve disleksi de var. Bunlar bir yana çalışmaktan pek hoşlandığım da söylenemez. Yani o konuda da umutsuz bir vakayım.
Bende arkadaş edinme olayını bir kenara bırakarak sonuca ulaşma kararına varmıştım. Bu tek gözlü dev üzerine bazı araştırmalar yaptım ve bulduklarım şaşırtıcı ve inanılamaz şeyler. Yunan, Roma gibi büyük medeniyetlerin mitolojileri bu tip yaratıklar, tanrılar, titanlar, onca şey. Bu araştırmaların sonunda bir de baktım ki bunlara inanır hale geliyorum. ''Belki de gerçektir.'' diye pek çok kez düşündüm. Bu her şeyi açıklıyordu. Tek gözlü devi, ailemi... O zamanlar en çok ihtiyaç duyduğum şey de bir açıklamaydı zaten.
Bu açıklamayı bana yapabilecek tek bir kişi tanıyordum: Yetimhane müdiremiz Bayan Smith. Tekerlekli sandalyesi olan Bayan Smith'in kahverengi gözlerinde her zaman bir parça yorgunluk görürdüm. Ama o bakışlar güven doluydu. Sanki ona canımı emanet edebilirmişim gibi. Annemin yerini bir parça doldurmuştu. Benim için bir anneydi anlayacağınız.
Günlerden bir gün ona farklı yaratıklar gördüğümü, bazı sesler duyduğumu, Sarah'ın ölümünden kendimi sorumlu tuttuğumu, aileme hala kin tuttuğumu ama onları merak ettiğimi -her şeyi ama her şeyi- anlatmıştım.
Ben bunları anlatırken belki de Bayan Smith'in korkmasını, kaçmasını, çığlık atmasını ya da beni ruh ve sinir hastalıkları bölümü gibi bir yerlere postalamasını bekliyordum. Ancak yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, ''Bugünün geleceğini biliyordum, çocuğum. Ailen hakkında bildiğim bazı şeyler var. Seni de öylece yağmurlu bir günde bulmadık. Seni bulduğumuzda telekinelere karşı her çocuğun yapamayacağı şeyler yapıyordun. Küçük olmana rağmen küçük bir savaşçıydın sen. Savaşmak için doğmuşsun sen. Hatta Hiperaktivite bozukluğun savaş anında daha dirençli olmanı sağlıyor, sana saldırma isteği sağlıyor. Her neyse bunları daha sonra sana anlatacak pek çok kişinin olduğu bir yer biliyorum. Yarın ilk iş yola çıkıyoruz.'' dedi. Benim aklımdaysa yeni hayatımla ilgili pek çok soru vardı...
Her neyse işte böyle...
Şimdi ne mi oldu? Valizim hazır. Bayan Smith ve ben yarın Melez Kampı adı verilen yere doğru yola çıkıyoruz. Yolda pek çok tehlikeyle karşılabilirmişiz. Ha bu arada Bayan Smith bir sentor. Yani at-adam. Ay aman at-kadın, at-insan... Nasıl adlandıracağınız size kalmış ama bildiğim kesin bir şey var. Hayatım değişiyor. Belki bu asosyal sorunlu çocuk olayından kurtulma zamanım gelmiştir. Melez Kampı'nda güvende olacakmışım. Tek gözlü devler -adları kiklopmuş- ya da telekineler artık hayatımda yer almayacak. Yoksa hayatımın bir parçası mı olacak? Her gün bir maceradan diğerine mi atlayacağım? İşte bilmediğim bir kaç soru daha. Ama yine de mutluyum ve hiç olmadığım kadar huzurlu. Neyse yarın yolculuk var. Şimdilik hoşçakalın.